shomer shabat

Cumartesi, Ocak 17, 2015

HAYSİYET VE SESSİZLİK --İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SıNıRLARı

bs"d




En az senede bir kere 20. yüzyılın en büyük Yahudi düşünürlerinden Rabbi Joseph B. Soloveitchik'in "the lonely man of faith" (inancın yalnız adamı / inançlı adamın yalnızlığı) adlı makalesini okumaya çalışırım. Makale Tora'nin Beresit'te bize ilk insanın yaratılış hikayesini neden iki ayrı versiyon ile verdiğini işlemekte. Makalenin başında Rav "kavod" kelimesinin taşıdığı anlamlardan birinin de "haysiyet - asalet" (dignity) olduğunu yazıyor ve su şekilde devam ediyor:


Anonimlikte (gizli kalmakta) bir haysiyet yok. Eğer şahıs mesajını iletebiliyorsa haysiyetlilik iddiasında bulunabilir. Mesajı saklı ve kişiliğinin derinliğine bastırılmış sessiz şahıs haysiyetli (asaletli) sayılamaz.

Yani bizim bazen milli karakterimiz olması ile övündüğümüz "kayadez" sessizlik hiç bir şekilde bir "haysiyet" ifade etmemekte. Yine benim için 20. yüz yılın en büyük diğer düşünürlerinden biri olan Jabotinsky'nin "sessizlik çöptür dizelerini bu bağlamda değerlendirmek te daha da anlamlı.
Bütün bunları bir de son günlerde özellikle konu olan ifade özgürlüğünün sınırları ile ilgili değerlendirmek mümkün. Özgür ve demokratik toplumlarda ifade özgürlüğü nerede ise sınırsız. ABD'de mesela bunun en üst sınırı olarak bir sinema salonunda "yangın var" diye bağırmanın ifade özgürlüğünü aştığı nokta olarak belirlenmiştir. Bugün dünyada 1 milyara yakın Müslüman'in hassas olduğu Hz. Muhammed'in onurunu ayaklar altına alan karikatürleri yayınlamanın sinemada "yangın var" diye bağırmakla aynı olduğunu iddia edenler var. Bunun yanında kendini halkın Papa'si olarak lanse eden ama aslında Soros'un planlinin bir piyonu olan Stalin'in Papa'sinin "anneme küfr edenin ağzını yumruklarim" sözü ile "politik iki yüzlülüğünü" ortaya koyan ve İsa doktrinine (öbür yanağı çevirme doktrini) ters düşen bir ifade ile Paris'teki saldırıları hafifletmesi var.
Evet annene küfr edene "ayıp ettin" demek yetersiz olabilir ama makine tüfeklerle de taranmayi gerektirecek bir durum değil.
Benim için ifade özgürlüğünün hangi noktada bittiğini tespit edecek durum fiziksel ihtilafa vardığı ana kadardır. Sinemada "yangın var" diye bağırmak bu sınırı çok güzel ifade ediyor. Ama kisininkabullendigi kutsallara dil uzatma ifade özgürlüğünün sınırları içinde kalmalı. Benim kutsallarim da dahil olmak üzere.
Ama tabii bu daha çok su kaldıracak bir konu. Mesela aynı karikatürler Atatürk'u hedef alan şekilde yayinlansalardi ne derdik? Eğer Atatürk - ki bir çok aydın Türkiyeli için "kutsal"dir - bu sınırların dışında ise o zaman Hz. Muhammed'in de aynı sınırlar dışında olmasını talep edenleri normal karşılamalıyız. Ama eğer içinde ise aynı şekilde kendi kutsalimizi da o sınırların içinde görmemiz gerekiyor. Aynı şey tabii Yahudi kutsalları için de geçerli.
Evet kızmaya, protesto etmeye, sivil itaatsizlik sergilemeye hakkımız olmalı. Ama iş İslami teröristlerin yaptığı gibi bir kutsalın kutsallığını kan dökerek korumak gibi bir yolu seçmeye vardığı anda her şey biter.
Müslümanlar bu karikatürlere kızmakta haklılar, protesto etme hakları da her zaman korunmalı.
Dediğim gibi en güzel litmus testi kendi kutsallarimizi bu tıp tacizlere kurban gördüğümüz de ne şekilde tepki verecegimizdir.
Eminim bu İslami teröristlerin yaptıkları gibi olmayacaktır. O yüzden de Stalin'in Papa'sinin bu iki yüzlü ifadesi yüzünden Paris kurbanlarından özür dilemesi gerekiyor.

Ama en acı durum insanın hiç bir baskı altında olmamasına rağmen tepki verme ihtiyacını hissetmesine rağmen yanlış analiz edilmiş bir haysiyet, asalet duygusu ile sessiz kalmayı tercih etmesidir. Kendi ifade özgürlüğünü baskı altında tutma seçeneği aynen Rav Soloveitchik ve Jabotinsky'nin dedikleri gibi doğru olmayan bir yol.

Related Posts with Thumbnails