Geçtiğimiz Motzai Şabat, Pazar sabaha karşı saat 02'de 20 senelik dostum, manevi dedem, manevi büyüğüm Nissim Ades'i 91 yasında kaybettik. Pazar günü toprağa verdik.
Onu tanıdığımda 70 yaşında idi. O zamanlar dedem gibi gelirdi bana.
10 sene geçince yakınlaştıkça sanki yaş farkı azalmış ve baba - oğul gibi olmuştuk.
Son bir kaç senedir de gerçekten 20 senelik iki arkadaş gibiydik.
Aynı minyanda dua ettik, aynı Tora derslerini takip etmeye çalıştık, benim New York'ta ofise gittiğim günlerde beraber Brooklyn'den Manhattan'a tren alıp sohbetlerimizi pekiştirdik.
Dünyaya bedel bir insandı.
Mısır'da doğan Nesim'in tüm hayatı bir büyük maceraydı.
Çocukluğundan bana anlattığı hatıraları arasında artık kör olan Haham Haim Nahum Efendi'ye Peşah bayramı çıkışlarında özel bir Mısır geleneği olan tuzlu bir balığı yedirdiklerinin hikayesi de var.
Daha sonra Etze"l'e (Irgun) kayd olup, Menahem Begin ile de tanışmış rahmetli Nissim 17 yaşında iken İngliz kuvvetlerinin ertesi gün büyük bir baskın ile bir çok Etze"l savaşçısını tutuklayacakları istihbaratı üzerine 2 diğer arkadaşı ile karargaha sızıp, listeyi çalmışlardı. Listedeki isimlerin uyarılıp kaçmalarına fırsat yaratılmıştı.
Bu olaydan bir kaç ay sonra Mısır'dan Filistin'e (Israel'in o zamanki resmi adı ile) Fas'tan getirilmekte olan Etzel savaşçılarını kaçırırken yakalanmış 20 ay hapis yatmıştı.
Israel'in kuruluşu ile Yeruşalayim'e göç eden Nissim 1948 Kurtuluş Savaşı, 1956 Sinay Savaşı ve 1967 "6 gün" savaşlarında savaştı. İstihbarat birimlerinde daha sonra görev alan Nissim maalesef Israel'in kuruluş senelerinde olan ırkçılıktan çok derin yara aldı ve görevli olarak gittiği Kolombia'da istifa edip son 47 senesini Kolombia, Panama, Meksika ve sonunda Brooklyn'de geçirdi.
Seneler evvel bir oğlunu kötü hastalığa kaybeden Nissim bugün arkasında eşi, 3 oğlu ve bir kızı ile 10'larca torun bıraktı. Hiç bir zaman varlıklı olamayan ama ailesini geçindirmek için azimle her türlü işte çalışmış, onlara kendilerine açık bir gelecek yaratma olanağı sağlamak için savaşmış olan Nissim 2 ay öncesine kadar her sabah halen işe gitmekte ve elinden geldiğince kimseye yük olmadan onurlu bir şekilde yaşamaya çabalamıştı.
Bana her zaman "Davidiko, en zor anlar en büyük fırsatların doğduğu anlardır" derdi.
Hayata son anına kadar umutla bakıyordu.
Son Şavuot bayramı sırasında benim o sırada Avustralya'dan yeni dönen kızımın tecrübelerinin sohbetini yaptığımızda, acaba benim yaşımda hangi mevsimde oraya gitmek daha doğrudur diye düşünüyordu.
Sinagog'da yanımda boşalan sandalyesi bana her zaman üzüntü ama bir yerde de sıcak bir mutluluk, onu tanımış olabildiğim için beni ısıtan bir mutluluk verecek.
Hayatta kendime örnek alacağım, çocuklarıma örnek olarak gösterebileceğim insanlardandın Nissim.
Mekanın Cennet, ebedi istirahatin ışıklar içinde olsun...
תהיה נשמתו צרורה בצרור החיים
Onun anısına Rabbi Jonathan Sacks'ın bu haftaki Pinhas Peraşası ile ilgili yorumunu tercüme edip sizlerle paylaşıyorum: