ALS hastalığı ile mücadele veren Rabbi Yitzi Hurwitz'ten bu hafta.
Aklınızda bulundurun; bu yazıyı özel bir kompüterde gözleri ile yazıyor. Çok büyük bir çaba sarf ederek.
*****************************************************************************************************
Vaera Peraşasında Mısır'in uğradığı ilk yedi belayı okuyoruz. Bu belaların amacı Mısırlıları cezalandırmak değil, onların egolarını ve Tanrısallık üzerine olan yanlış yaklaşımlarını kırmaktı. Bu belalar aynı zamanda bizim Mısır esaretinden kurtulmamıza yardımcı oldular.
Tora'daki her hikaye bize Tanrı'ya nasıl daha iyi hizmet edebileceğimizi öğretmek içindir.
Pesah Hagada'sında her nesilde kişinin kendini sanki kendisi Mısır'dan çıkıyormuş gibi görmesi gerektiğini okuruz. Çünkü her birimizin içinden kurtulması gerektiği bir Mısır esareti vardır. İsterse fiziksel, isterse ruhani bir esaret olsun hepimiz bu kişisel Mısır esaretinden kurtulabilmek için bu belalardan bir şeyler öğrenebiliriz.
İki şekil ruhani esaret vardır. Kişi kendini dünyevi maddi zevkler içinde kendini kıstırılmış ve Tanrısal bir hise uzak olarak bulabilir. Veya kişi ruhani büyüme yolunda Ha"Şem'e olan bağlantısı mantık ve kavrama çerçevesinde sınırlı olduğu için kendini yerinde sayıyor bir şekilde bulabilir. Bu ruhani esaretten nasıl kurtulunabilir?
İlk iki beladan, kan ve kurbağa belalarından ne öğrenebileceğimize bir bakalım.
Mısır'da Nil nehrine tapılmaktaydı, bu egolarını kırmak için ilk bela Nil nehri sularının kana döndürülmesi idi. Suyun doğal özelliği soğuk ve ıslak olmasıdır. Bu da Mısırlıların Tanrısallığa ve kutsallığa karşı soğuk ve ilgisiz olmaları şeklindeydi. Sular kana dönüştürülmüştü çünkü kan sıcak ve hayat doludur, "kan hayatın kaynağıdır" der Tora.
Kutsallığın tersi soğukluk ve ilgisizliktir. Kutsallık hayat dolu ve sıcaktır. Avot de'Rabi Natan'da "On canlı olarak bilinir, ilki Ha"Şem'dir ve diğerlerinin hepsi O'na bağlıdırlar" der.
Tanrısallığa ve kutsallığa karşı ilgisiz olduğumuz zaman mundar olan her şeye kapıyı açarız bu da bizim kendi Mısır esaretinde takılı kalmamızdır. Kutsallığa karşı olan bu ilgisizlikten nasıl kurtulabiliriz?
Buna karşı Mısır kutsal olmayan her şeye yönelik büyük bir şevk ve tutku sergilemekteydi. Yani kutsal olmayan bir sıcaklık ta vardır, maddi, fiziksel zevklere yönelik bir sıcaklık.
Bu tutkularını yatıştırmak için Ha"Şem ikinci belayı, kurbağaları yolladı. Kurbağalar her yere, hatta fırınların içine dahi girdiler, bundan da bilgelerimiz kişinin kendini feda etmesi yönünde öğretiler çıkarttılar. Başka yaratıklarında kullanıldığı diğer belalar vardı, bitler, vahşi hayvanlar, çekirgeler ama hiç biri kurbağalar gibi fırınların da içine kadar girmediler. Kurbağaların bu fırınlara atlamalarının anlamı nedir diye sorabiliriz.
Fırınların içinde ateş vardır ve bu fizikselliğe yönelik şevki ifade etmekte. Kurbağalar suda yaşarlar, soğuk ve ıslak ortamda. Buna rağmen kendi doğal yapılarına tamamen ters giderek Ha"Şem'in isteğini yerine getirdiler. Soğuk su yaratıkları sıcak fırınların içine girerek o fırınları serinlettiler. Yani kutsal bir soğukluk ta vardır. Fiziksel ve kutsal olmayana karşı bir soğukluk.
Kurbağalar Paro'nun egosunu ve Mısır'in fizikselliğe ve kutsal olmayana yönelik tutkusunu soğuttular.
Kutsal şevk ve sıcaklık bizi kutsal olmayan soğukluktan ve kutsal soğukluk ta kutsal olmayan, mundar sıcaklıktan kurtarıyor.
Bu ruhani Mısır esaretinden kurtulmak için kişi önce kan belasından ders alıp, kutsal konulara sıcaklıkla yaklaşmalı, çünkü bu konularda soğukluk tüm kötülüklere kapıyı açacaktır.
Sadece olumlu hareketlerin yeterli olacağını sanmak yanlışlıktır. Kutsallığa sıcaklık ve tutku getirmezsek sonunda kendimizi mundarlık içinde buluruz.
İşte bu yüzden "yetzer ha'ra" - şeytan - bizim kutsallığa yönelik tutkumuzu soğutmaya çalışır. Yoksa bizi kötü davranmaya iterek çok başarılı olmayacağını bilmekte. Ama kutsallığa karşı bizi soğutursa bizim kendi isteğimiz ile sonunda yanlış yapacağımızı bilmekte.
Kutsallığa kan gibi bir sıcaklık getirmemiz gerektiği gibi, kutsal olmayana da aynen kurbağalar gibi soğukluk getirmemiz lazım.
Genelde Ha"Şem'in isteğini yapma konusunda iki yaklaşım vardır. "Kötülükten uzak dur ve iyilik yap." Kurbağa belası aynen "kötülükten uzak durmak" gibi soğukluğu, kan belası da "iyilik yapmak" gibi sıcaklığı temsil etmekteler.
Yukarda da yazdığımız gibi normal düzen ile önce kötülükten uzak kalmak ve sonra iyilik yapmaktır. Ama bu belalarda düzen ters. Önce "iyilik yap" - kan, sonra "kötülükten uzak dur" kurbağa. Bu neden bu şekilde ve bu ters düzenden ne öğrenebiliriz?
Biz insan oğulları için ilk olan kötülükten uzak kalmak doğru düzendir. Çünkü biz aşağıdan yukarı doğru yönlenmekteyiz. Ancak Ha"Şem'den geldiği zaman bu yukardan aşağıya doğrudur. Dünyayı Tanrısallık ile doldurur ve bu da kötülüğe yer bırakmaz. Düzen bu sefer önce kan (sıcaklık - iyilik yapmak) sonra kurbağa (kötülükten uzak durmak).
O zaman Tora bize bu hikayeyi bu düzen ile sunuyorsa, bundan ders alıp önce iyilik yapmak gerekiyor. Bu nasıl olacak?
Yaşamınızı sıcaklık ve kutsallık ile doldurun, o zaman kötülüğe zaten yer kalmayacak.
Hepimiz ve ailelerimiz bu sıcaklık ve kutsallık ile dolalım ve şahsi esaretlerimizden kurtulalım. Çekmekte olduğumuz bu karanlık ve acı sürgün esaretinden de Maşiah'ın gelmesi ile kurtulalım.
Yakında gelmesi dilekleri ile...
Şabat Şalom