shomer shabat

Salı, Mart 29, 2016

CAROLINE GLICK'TEN

bs"d


BENİM GİBİ BOCALAYANLARA

bs"d
Benim gibi Trump'a güvenmeyen ama zır liberallerin kontrolüne geçebilecek olan bir ABD'nin insanlık için oluşturduğu tehditin de farkında olanların kararsızlıklarına yönelik bir yazı.
Hiç oy kullanmamak ile mecburen kullanmak arasında bocalayanlara:
Okumaya değer.
Dennis Prager
8 hrs
I have said from the outset that I would vote for Donald Trump if he were chosen as the Republican nominee. I am contemptuous of much of what he does; I don't trust what he says, and I have no reason to believe that he actually holds conservative values. But, if Trump becomes the GOP nominee, he will be the only alternative to the left ruining America for another four years.
Really, though, their ruining could go on for much longer than four years. With two or three more left-wing Supreme Court justices, the left wouldn't need to win the presidency or Congress in order to "fundamentally (transform) the United States of America," as President Barack Obama promised in 2008. With a leftist Supreme Court, the Court will transform America simply by legislating from the bench. Leftist justices seem to regard their role as promoting social justice, not judging according to the rules of justice within the constraints of the Constitution. As far as domestic policy is concerned, the presidency and Congress will become irrelevant with a majority leftist Supreme Court.
I can chew gum and walk at the same time. Therefore, I could vote for Trump in the general election, while at the same finding much of what he says and does unacceptable. As I explain to all those who ask, between a Republican I don't want to win and a Democrat I don't want to win, I will vote for the Republican.
There is a profoundly fascist element to the American left and the political party that it controls (the Democratic Party). Some American leftists and Democrats are fascist students and faculty who violently take over college presidents' and deans' offices and shout down non-leftist speakers. Others are left-wing thugs who disrupt Trump events by screaming obscenities, carrying obscenity-laden posters, raising their middle fingers, and in some cases, spitting on the overwhelmingly peaceful attendees.
Having said that, the possibility of Trump being the GOP nominee seems to be approaching reality. Whenever I begin to hope that, knowing this, Trump will at least begin to act intelligently, he does something so stupid that makes my heart sink.
His latest outrage was a tweet with a photo of his wife, Melania, (looking like the beautiful model she is) next to an unflattering photo of Sen. Ted Cruz's wife (who, as it happens, would look quite attractive in a professionally posed photo) with the caption:
"NO NEED TO 'SPILL THE BEANS.' THE IMAGES ARE WORTH A THOUSAND WORDS."
I know Trump did this in reaction to an utterly objectionable Facebook ad, which was created by an anti-Trump PAC to target Mormon voters in Utah. The ad featured a risque photo of his wife from a British GQ Magazine shoot in 2000 (five years before she married Trump).
Nevertheless, any man who feels compelled to announce to the world that his wife is more beautiful than another man's wife shows meanness, immaturity and insecurity.
But it is a lack of intelligence — or a lack of intelligent judgment, if you will — that may actually stand out the most in Trump's tweet. Did he give any thought at all to winning the general election? It would seem that he didn't, because if he did, he would understand what everyone except his most fervent supporters understands: Such a tweet repulses most Americans, both male and female.
How would Trump respond if an aide asked him, "Donald, do you think that tweet will help convince an undecided voter to vote for you?"
Well, Trump apparently has few or no aides who would ask him such a question. In fact, Trump has boasted about consulting with himself (at least with regard to foreign policy). As Politico reported: "Asked on MSNBC's 'Morning Joe' who he talks with consistently about foreign policy, Trump responded, 'I'm speaking with myself, number one, because I have a very good brain and I've said a lot of things.'"
In addition to meanness, immaturity and insecurity, the my-wife-is-way-more-beautiful-than-your-wife tweet revealed that Trump is either not very intelligent or lacks intelligent judgment. And the latter is actually more disconcerting than the former. The argument that only a very bright man can be a successful businessman only reveals the fact that few Americans have actually interacted with billionaires. Indeed, very bright billionaires exist; but they are no more common than very bright professors, plumbers or doctors.
I don't know what Cruz's chances are of winning in the general election. But he certainly wouldn't come close to losing 50 states. With more tweets like this, Trump could do just that, proving that intelligence without intelligent judgment is worthless.
-----------------------------
He's Mean, but Is He at Least Bright?
Dennis Prager
March 29, 2016

Pazartesi, Mart 28, 2016

HER YAHUDİ KOMÜNİST'İN RÜYASI

bs"d

Zetina dikiş makinesi değil.

İki alıntı bir birleri ile bağlantılı.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Polonya'ya geri gelen Yahudi mülteciler tekrar yerli halk tarafından bir katliama tabii tutulurlar. 1600 Yahudi 1946 senesinde Polonya'da pogromlarda katl edilir.

Ve maalesef bazı rüyalar yine kabusa döner.
Halen de aynı rüyaların bir kabus haline geldiğini idrak edemeyenlere:


Pazar, Mart 27, 2016

YAHUDİ'Yİ YAHUDİ YAPAN

bs"d

Biraz evvel astığım YAHUDİ'NİN EN BAŞ SUÇU başlıklı yazının devamı olarak sosyal psikolog Ernest van den Haag'ın yazdıklarını paylaşıyorum:


Kısaca Yahudi kendisine bu kadar eziyet çektiren kendi buluşundan hiç bir zaman vaz geçmedi.
Ne de olsa Yahudi'yi Yahudi yapan buydu.

YAHUDİ'NİN EN BAŞ SUÇU

bs"d

İki hafta evvel sözünü ettiğim antisemtizm nosyonunu analiz eden Profesör Wistrich'in "a lethal obsession" adlı kitabından devam:


Tanrı fikrini tarihin içine sokması için seçilen Yahudi (seçilmişlik kavramı için becellemekte olanlar dikkat!) insanlığın vicdanını, bilinç altını zorlamakta.
Daha geçenlerde Microsoft tarafından "yapay zeka" olarak twittere sürülen Taytweets 24 saat geçmeden en büyük antisemit hesaplardan biri haline geldi. Kısaca ne şekilde adlandırırsanız adlandırın ama işin içine ilahi bir kuvvet, istek sokmadan insanı evrim geçirmiş ve geçirmekte olan bir organizma olarak kabul eden ateizm de çok kısa sürede, kişisel kapsamda aynı sürece girecektir, ki girmiş olduğu zaten tarih boyunca ispat edildi.
Özellikle de kendi inkar ettiği sistemin (Yahudi'nin sunduğu sistemin) bilinç altına yerleşmiş gerçekliği aşikar oldukça daha da vahşileşmek yolu ile.
Kendini dini inanç kisvesi altında İslamo-faşizm olarak veya sosyal darwinizm altında ateizmin vücut bulduğu komünizm veya nasyonal sosyalizm ile gösterdi ve göstermekte. Bugün daha da genişleyerek kapsamı içine diğer bir çok izmleri de almak yolu ile.

İşte Yahudi'nin ana suçu bu.

Cuma, Mart 25, 2016

SOSYALİZM BU DEĞİL

bs"d

Heh.
Tipik sosyalist:
Halbuki Führer Hüseyin ve Vaşti Hillary'ye göre Brüksel'deki olayların İslam ile alakası yok.
Bir sosyalist bir sosyaliste demiş ki, avanti popolo:


Perşembe, Mart 24, 2016

ZIR YAHUDİ'NİN YAPTIĞINA BAKIN

bs"d

Zır liberaller ve zır ateistlerin hoşuna gitmeyecek ama bir bakın şu zır Yahudi'nin yaptığına:



Zır Yahudi ve hostes...

PURİM SAMEAH --32 SENEDİR MORDEHAY OLMAYA ÇALIŞMAK

bs"d

25 senedir ilk defa ailemden ayrı Purim geçiriyorum.
32 sene evvel ben de Mordehay'dım.

Ben de bir zamanlar וּמָרְדֳּכַי--לֹא יִכְרַע, וְלֹא יִשְׁתַּחֲוֶה -- Ve Mordehay diz bükmüyordu ve eğilmiyordu.

Bugün?
Elimden geldiği kadar.
Halen Mordehay olarak kalanlara selam olsun!




SAVAŞ ÇIKARDI --AMA ONLAR BARIŞ SEVER ASLINDA

bs"d

Böyle bir komedi yüzünden başka ideolojiler dünya savaşı çıkartırlardı.



The Jews Are Coming - The Book of Esther (Satire) - English Subtitles

GOLDA MEİR'DEN POLİTİK YALANCILIK KULLANMADAN -- DUGRİ

bs"d
Mutlaka seyredilmesi gereken bir video.
Golda Meir'den ders maiyetinde sözler. (Sene 1970)
Bugünün yalancı, iki yüzlüleri gibi değil.




Straight Talking Golda

DURUM VAHİM. ACİL BEYİN LAZIM...

bs"d
Beyin nakli yerine basur nakli yapılınca durum bu oluyor:





Çarşamba, Mart 23, 2016

LİBERALLERİN BASURLARI RAHATSIZ OLABİLİR

bs"d

Büyük ihtimal ile eğer Başkan adayı olursa benim oyumu almayacak.
Hillary gibi iğrenç bir adaya veya samimiyetine hiç güvenmediğim Trump'a oy vermeyi kendi ilkelerime haksızlık olarak gördüğümden oy kullanmama hakkımı kullanmayı düşünüyorum.

Ama basurları ile beyinleri yer değiştirmiş radikal liberallerin aynen Netanyahu'ya karşı açtıkları savaştan ne kadar iğrenmiş isem aynı savaşı simdi Trump'a karşı kulllanmaya başladıklarını gördüğüm için Trump'ın ayakta alkışlanan bu Aipac konuşmasını paylaşıyorum.
Sadece radikal liberalleri hasta ettiği için bile "dayenu":



İzleyin eğleneceksiniz: https://youtu.be/f3d0LOIMmQQ

Salı, Mart 22, 2016

AH CHE GUEVARA AH...

bs"d


Iki tipik sosyalist ve bir moron. (CNN'den bile kovulacak kadar moron)


GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ, EVROPA!

bs"d

Ağustos 2014.

Brüksel hava alanı.

Israel'in Gazze'deki terör hücrelerine ve roket atarlara karşı yaptığı opeasyonları protesto eden "hümanist, aydın" EVROPALILAR:

Başka söze gerek yok.

Küresel ısınma insanlığın karşısındaki en büyük tehlike.


Pazar, Mart 20, 2016

KARAMSARLIĞIN GÖLGESİNDE BIR ÜLKE -- BATYA RUSO GALANTI

 bs"d

Israel'de yaşamakta olan dostum Batya Ruso Galanti'nin sanırım aynı dönemlerde İstanbul'da çocukluğunu ve gençliğini geçirmiş olan bir çoğumuzun duygularına sözcü olan yazısını sizlerle paylaşıyorum.
Kalemine sağlık Batya.
**************************************



1983 yazının sonu idi, bindiğimiz ada vapuru Sirkeci'ye doğru ağır ağır yol alırken içimde hissettiğim  hüznü bugüne dek anımsıyorum; her yaz yaşadığım bu duygu  özgürlüğü, sevinci tatmış bir çocuğun küçücük bir kuş misali yeniden kafesine, esaretine geri konuluşunu hissetmesi  gibiydi..

Gün batımına yaklaşırken gökyüzünün kızıllığıyla birlikte geri plandaki o koca şehrin karanlığına doğru ilerlerken   her yaz sonu hissettiğim bu ağırlık beni  bu kez bir kat daha fazla  içine  çekiyordu..
Belki de o yazın bana verdiği büyük mutluluğu geride bırakmanın ağırlığıydı bu..
Camileri, minareleri ve bitmeyen insan seliyle ileride görünen devasa  şehir en az sekiz ay sürecek bir mahkümeyete geri götürecekti beni..

Yeni defterleri, yepyeni ciltli güzel kitapları,  yeni bir okul çantasını , o çok meraklısı olduğum rengarenk kalemleri,  bembeyaz sayfalara yazı yazmayı hayal ettim bir an, kendimi girdiğim melankolik duygulardan kurtarmanın yolunu arıyordum; fakat bir anda aklıma ödevler, sınavlar ve yeni başlayan okul dönemi geldi, içimdeki sıkıntının bir bölümü de bu değilmiydi zaten....

Geride bıraktığım ada ve geçirdiğim yazı düşündüm; güzel bir rüyadan  hayatın gerçeklerine uyanış gibiydi bütün bunlar. Mavi denize dalmak, saatlerce bisiklete binmek, arkadaşlarımla ormanda piknik yapmak.

Bu kısacık dönem bitip Şişli'ye geri döndüğümüzde gelecek yıla kadar aynı şeylerin hayaliyle avunacağım, koşmayı, gülmeyi , sevinmeyi kısaca yaşamayı düşleyeceğim tekrardan.

Şişlideki evimizin salonundan sokağa baktığımda  doğanın bize bahşettiği güzelliklerden geriye sadece iki küçük ağaç kalmış olacak.. Kışın yapraklarını dökmüş olan bu iki küçük ağacın yeşermesi için bahara kadar bekleyeceğim...

Çocukluğumda bana İstanbul'u seviyormusun diye sorsalar; kesinlikle hayır derdim. İstanbulu metheden turistleri Tv'de izlediğimde bu insanların gerçeği söylemediklerinden emindim. Çünkü ben İstanbul'a bambaşka bir noktadan bakıyordum.

İstanbul'un  bende yarattığı hisler kocaman bir şehrin gölgesinde ezildiğini hissetmekti. Bir labirenti andıran bu tarihi şehir plansız programsız büyürken sahip olduğu doğal güzellikleri, ormanlarını, yeşil alanlarının büyük bir bölümünü çok uzun zaman önce kaybetmişti; domino taşları misali birbirine bitişen evlerle  betonlaşan bir  İstanbul ortaya çıkmıştı...
Doğanın insana  sunduğu tek renk griymişcesine bir his uyandırırdı bu şehir bende.

Vapurdan indiğimizde akan insan selinin bizi götürdüğü yere doğru koştururken bizi karşılayan İstanbul yeterince kalabalıktı. Seyyar satıcıların çağırış ve haykırışları arasında oraya buraya doğru yürüyen ınsanlar   sanki hiç  bir  amaçları yokmuşçasına  ellerinde sigaraları salına salına gezer gibiydiler. Mutsuz bir halleri olan ,geldikleri büyük şehirde işsiz amaçsız kalan çoğu yerde küçümsenen horlanan bu insanların mutlu olmaları için çok fazla nedenleri yoktu.

Birbirinin ardından seçilen hükümetlerin hiç bir zaman el atmadığı küçük yerleşimlerden İstanbul'a göç eden köylülerin doldurduğu İstanbul'da iyimserliği bulamıyordu insan. Fakirliklerinin tutuculuklarıyla birleştiği bu insanların yarattıkları büyük bir köy ortamı içinde şehir karmaşasına karışanlar  hayatlarını kurtarmak için  geldikleri İstanbul'da ekonominin kaymağını yiyen küçük bir kitlenin adeta kölesi durumuna düşmüşlerdi.

Devlet tarafından terk edilen bir halk;  içlerinden belki çok küçük bir kısmı bir şekilde kendi hayatlarını kurtarmayı becerirken çoğu kurdukları gecekondu mahallelerinde sefaletle eşdeğer bir yaşama devam edeceklerdi..

Şişli'de oturduğumuz apartmanı gözetmek ve bakımını  görmekle yükümlü kapıcının üç küçük çocuğuyla barınmak zorunda kaldığı bodrum katındaki  tek göz oda hiç bir insani değerle bağdaşmayacak kadar sefildi; kazan dairesinin yanındaki bu odada bir ailenin yaşamak zorunda bırakılmış olması nasıl bir anlayıştı?

Çimento kaplı bu hücrede yere serdikleri bir hali, bir sedir ve arka planda anne babanın yattığı iki kişilik yatakları ve bu şekilde  yaşamlarını geçiren bir aile, ihtiyaçlarını a la turka  tualette yerdeki deliğe yapan ve aynı pis yerde yıkanmak zorunda kalan insanlar..

Havasızlığın ve nemin yarattığı ağır kokunun yerleştiği bu yerde kaldığım dakikalarda sadece bir üst katta oturduğum için esefle karışık tuhaf bir suçluluk duygusuna kapılırdım. Üç kuruşa çalıştırılan bu insanların hizmet verdikleri bu apartmanda gördükleri muamele çoğu zaman saygıdan uzaktı.

Bu koca şehirde sömürülenler keşke sadece büyükler olsaydı.
Küçücük çocukların simit sattığı, ayakkabı boyadığı  bu ülkede onları himaye edecek bir devletin olmadığı açıktı.
Okula gitmek yerine çalışmak zorunda kalan çocukların toplum içindeki yüzdesi ne idi bilemiyorum fakat çeşitli iş sahalarında bu küçük köleler minimal maaşlarla hizmet veriyorlardı..

Bakkalda çıraklık yapan çocuk,  kuaförde süslü kadınlara fon çeken berberin fonunu tutan çocuk, yerlerdeki saçları süpüren, çay getiren ve saç yıkayan başka çocuklar vardı..

Bu insanlar yaşadıklarının çoğu zaman bir kader olduğuna inanmışlardı, sürdürdükleri  sefil hayat için hesap sormaya gerek duymayan bu halk  yıllarca televizyonlardan yönetildikleri hükümetlerin beyin yıkayan boş vaazlerini dinlediler..

Çok laf az iş yapanlar toplumu yıllarca sömürmeye devam etti.

Atatürk'ün 90 yıl evvel kurduğu cumhuriyet altı temel ilke üzerine kurulurken,  Mustafa Kemal'in kurduğu yeni cumhuriyet  belki de halkın belli bir kesiminin hiç sindiremediği bir hayatı empoze ettii..

Sağlam bir temele oturtulamayan Türk demokrasisi yıllarca insanları baskı altında tutarken yazar ve düşünürler  sindirildiler laiklik se Anadolu insanı tarafından  din düşmanlığı olarak algılandı.

Çocukluğumuz anarşi ve  ihtillalerle geçerken insanların geleceğe umutla bakmaları imkansızlaştı.

İstanbul 80'lerden 90'lara büyük bir gelişim göstermeden geldi.

2007 yılında İstanbulu son kez ziyaret ettim..

O yıllarda artık doğup büyüdüğüm şehirde  ben de turisttim..

O günlerın birinde yanlız başıma minibüse binerek Sarıyer'e indim, Rumelikavağına yürüdümş yolun bir tarafı ahşap evler diğer tarafı sonu denize varan bir yamaçtı, karşıda görünlen manzara boğazın yeşilliğini koruyabilmiş yegane tepeleri.

Boğazın havasını solumak, balıkçı teknelerini izlemek, balık restoranlarından gelen rakı kokusuyla  bir an sarhoş olmak..İşte yıllar sonra  çocukken kendime  sorduğum soruya cevap  ; İstanbul'u sevmemek ne mümkün;  her şeye rağmen....

Yıl 2016,  Ankara'nın tepesinde 1100 odalı bir saray, altın kaplamalı koltuklarda yeni Osmanlı akımının simgesi bir ihtişamla oturan Cumhurbaşkanı...

2003 yılından bugüne tüm seçimleri kazanan,  Atatürk'ten bugüne Türk siyasetinide tarih yazmış ikinci lider..

Türkiye'nin kaderini değiştiren lider...

Büyüyen ekonomisi ile öne çıkarken demokrasi ve laikliğin tepetaklak olduğu yeni bir Türkiye..
Dün hüzünlendiğim İstanbulu'a baktığımda  şeklen o kadar   çok şey değişti ki, gökdelenler, dev alışveriş merkezleri, gelişen ulaşım, lüks apartmanlar, markalar, pahalı arabalar...

Özellikle İstanbul'un  belli semtlerinde  gezen biri Türkiye'nin " zenginliği" karşısında şaşırıverir bir anda; hani üstü forma altını sorma gibilerinden bir şeyler olmuş oralara..

Hani boş bir balon gibi..

İstanbul'un varoşlarında bir Gürcü ailesinin oğlu olarak dünyaya gelen , okul yıllarında simit satan , Türkiye'nin Cumhurbaşkanı,   dün ezilen kitlelerin bugün gürleyen sesi. Fakir halk kendini onda bulurken , elinde tuttuğu Kuran'ı gösteren Erdoğan  Atatürk Cumhuriyetine meydan okumaya devam etmektedir.

Üst üste kazandığı seçimlerle Modern Cumhuriyeti ve onu destekleyen tüm temel ilkeleri bertaraf etmek  için son hamlesini yapmaya hazırlanan Erdoğan. Kurduğu tek adam iktidarı dünkü laik ve Atatürkçü hükümetlerin basiretsiz yönetimlerinin bir neticesidir. Bu ülke için palavra satmaktan başka bir şey yapmayan tüm geçmiş hükümetlerin  sorumluluğundadır bugünler...

Ağzından Kuran'dan süreler dökülmeye devam ettikçe arkasından kitleleri sürüklememesi için hiç bir neden olmadığı artık çok açıktır. Baskı altıında tutulan basın yayın özgürlüğü, hapse atılan sayısız gazeteci ve düşünürler ve yok edilen demokrasi kimin umurunda?

Erdoğan'ın simit satan bir çocuktan dünyanın en zengin liderlerinden biri haline nasıl geldiğini soruşturacak bir merci yoktur.

Her türlü iç sorunu, politik çalkantıları, terörü ve bilimum tüm kriz durumlarını Dış Güçlere bağlayan ,  Amerika, Israel ve Yahudi düşmanlığı üzerinden puan toplayan Türk Sultanı Don Kişot misali  hayali düşmanlara karşı mücadele ederken " One Minute " gibi çıkışlarla halk tarafından kahramanlaşmıştır.

Suriye'de ve Kuzey Irak'ta sürdürdüğü yanlış politikalar , Guney Dogu'da yıktığı yaşamlar  ülkeyi terör ve kaosa sürüklerken iyimser bir gelecek için umutlar  tamamen sönmektedir..

Doğup büyüdüğüm İstanbul'da bir gün karamsarlık yerine umut rüzgarlarının eseceği günleri diliyorum; sadece İstanbul değil Allahın adıyla insanların öldürüldüğü Ortadoğu ve    radikalizmin yayıldığı dünya... bu karanlık günlerin sonsuza dek devam etmeyeceği  iyiliğin,  sevginin ve umutların kötülüğü yeneceği  daha güzel bir dünya için hala  dua ediyorum...

Cuma, Mart 18, 2016

MUTLULUĞUN FOTOĞRAFI

bs"d

Mutluluğun resmini çizmek hayal ürünü.
Fotoğrafını çekmek ise gerçeği görmeye bağlı.
Fazla lafa hacet yok.
İşte budur bence:



BU GERÇEK SOL DEĞİL

bs"d

Yeni moda zaten bu.
Bu gerçek İslam değil diye başladık.
Şimdi bu gerçek sol değil safsatasına geldik.
İsrael 2. Kanalının "Şovrim Ştika" adlı örgüt ile ilgili programını izleyip, " bu gerçek sol değil" modasına kapılmadan açıkça söylemek lazım:
"EVET BU GERÇEK SOL!"
Gerçek yüzünü gösteren sol.
İngiltere işçi partisinin solu.
Üniversite kampuslarının solu.
BDS solu.

Kısaca akıl ve mantık dışı bir Hülya'yı zorla kabullendirmek için omlet yapmaya kararlı sol.
Milyonları katl etmeyi ve bu uğurda telef ettiklerini "Barış kurbanları" mertebesi ile kutsallaştıran sol.
Aynen İSİS, HAMAS mantalitesi ile aynı taktikler ile gönüllü kurbanlar yaratan sol.
Kısacası:



Perşembe, Mart 17, 2016

GUZEL

bs"d

Tonight I joined a small group of young Israelis and foreign diplomats posted in Israel at a non-kosher restaurant in...
Posted by Avi Mayer on Tuesday, March 15, 2016


Çarşamba, Mart 16, 2016

RİCA EDİYORUM İZLEYİN -- LÜTFEN

bs"d

Bu videoyu mutlaka izleyin.
Mutlaka.
Mutlaka.

JOSE SARAMAGO

bs"d

1998 Nobel Literatür ödülü sahibi  (ateist, komünist) Jose Saramago'nun Yahudiler ile ilgili satırları.
Solun Yahudi nefretinin nedenlerinden biri bana Yahudi'nin kendini "seçilmiş" olarak görmesine duydukları iğrentiden kaynaklanıyor gibi geliyor. Halbuki kendi düşüncelerine göre Yahudi arkaik bir dünyadan gelmekte. Arada bu sadece -- yine ayıp bir kelime kullanacağım -- goylara özel bir durum değil. Yahudiler de aynı hisleri taşımaktalar. Maalesef seçilmişliğin anlamını -- ayrılmışlığın anlamını kavrayamamaktan geliyor .(Bu benim notum -- yazarın Jose Saramago gibileri tanımlaması aşağıdaki ikinci fotoğrafta.)



Bu da Profesor Wistrich'in yorumu:



HEPİMİZE BİR DERS -- CAROLINE GLICK

bs"d

Caroline Glick bugün Jerusalem Post gazetesinde ABD Yahudiliği'nin durumu hakkında bir makale yayınladı. Kendisi sadece ABD Yahudiliği ile ilgili yazmış olsa dahi kanımca bu tüm Diaspora toplumları için, özellikle biz Türkiye Yahudileri gibi secülerizmi kendine milli bir din şekline getirmiş olan toplumlar için de geçerli:

Kabaca tercüme ettim. Okuyan olur mu bilmem ama en azından yazının İngilizce aslına da bir göz atmakta yarar var derim.

NOT: Özellikle cemaatimizin gençlerinin gittikçe büyüyen bir rakkam ile ABD'de Üniversitelere gitmeye başlamaları ve genelde temelin altında bir Yahudilik eğitimi ile bu sorunlar ile karşılaşmakta olmaları bizim için bu yazıyı daha da önemli kılmakta.

Yazının orijinali:

The tragic state of American Jewry

********************************
Amerikan Yahudileri çeşitli krizlerin içine batmış bir durumda. En çok dikkati çekenler çok çok yüksek düzeydeki karışık evlilikler ve Israel'e karşı olan duruş, özellikle de BDS (boykot) örgütünün Israel'e karşı olan duruşu ilk göze çarpanlar.

Tarih boyunca Yahudi devamlılığının kökü Tora, Eretz Israel ve Israel milletinde idi. Tora'yı tanımak, en azından Tora hikayelerini, kanunlarını, yazılı ve ağızdan aktarılan kanunları, duaları bilmek binlerce yıl Yahudi sürgününün kimliğinin ana direkleri idiler. Tora ve Tora kanunları ile olan yakınlık Yahudilerin bir birleri ile olan ilişkilerini, özel olduklarını bilmek ve vaad edilmiş topraklara bağ yolu ileydi bu.

1948'de Israel devleti'nin kurulması ve ABD'de seculerizmin, özellikle de Yahudi toplumu içinde yayılmasının sonucunda Siyonizm ve Ulus olma fikri Amerikan Yahudi kimliğine daha fazla katkıda bulunmaya başladı.

Secülerleşmiş bir topluma Tora ve içindeki kanunlar ile hitap etmek yerine Israel, secüler Yahudi tarihi ve özellikle Holokost ile alakalı eğitim vermek kesinlikle daha doğru geliyordu.

Bir kaç nesil boyunca Israel'e ve Yahudi milleti nosyonuna dayanmak ise yaradı. İki neden yüzünden. Öncelikle 1980'lere kadar karışık evlilikler daha azdı. İkinci olarak 1980'lere kadar ABD YAhudileri'nin büyük bir çoğunluğunun kendilerini içinde buldukları politik sol katiksiz bir şekilde Israel tarafıydı.

Karışık evliliklerin artması ile Yahudi ayrıcalığını korumak zorlaştı. Sonuçta aileler için Yahudi mirası ve Halaha ile yarı-Yahudi torunlar arasında seçim yapmak zorunda kaldıklarında Halaha'nın bir kenarda kalacağı tartışılmazdı. Dedelerin ve ninelerin zaten pek bir tanışıkları kalmayan Halaha ile torunları arasında bir seçim yapmalarını beklemek insancıl değil.

Ve Israel. Amerikan solu kendini Israel karşıtı analatımlara iliştirdikçe sol politikaları ile Israel arasındaki birlikte var olma durumu bitti. Bunun sonucunda 1990'lardan itibaren Siyonist eğitimin yerini "barış çalışmaları" aldı. Israel'e olan destek FKÖ ile barışa destek haline geldi.

Tora'ya bağlı olmayan Yahudiler arasında karışık evlilik oranı keskin bir şekilde artmaya devam etmesi sonucunda, bugün Tora'dan uzak Yahudiler'in nerede ise hepsi karışık evlilik yapmakta, erginliğe ulaşmakta olan Yahudiler'in Israel ve Siyonizm tarihi bilgileri yüzünden ilişkileri  FKÖ ile olan ilişkinin ilerisine gidemedi.

Bugün NY Times'in bile dikkatini çekecek düzeye varan solcuların Yahudi düşmanlığı şeklini alan Israel'e olan düşmanlıkları sol kanatta olan ABD Yahudileri'ni de etkiledi.

Bugün Üniversite Campüslerindeki, bar/bat mitzva için öğrendikeleri azıcık Yahudilik bilgisi ile, Yahudi milleti bilgisi ve karışık evlilikler yüzünden doğan kültürel asimilasyon ve Holokost dışında başka Yahudi düşmanlığı hakkında bilgileri olmayan Yahudi gençler Israel'i neden savunmaları gerektiğini anlayamıyorlar. Flört ettikleri kişinin Yahudi olup olmadığının neden önemli olduğunu kavrayamıyorlar. Bir çok Yahudi öğrenci Yahudi bir Develet'in var olma hakkına karşı olanların neden Yahudi karşıtı olduklarını anlayamıyorlar.

Geçen hafta Los Angeles ve çevresinin Yahudi örgütleri başkanı Jay Sanderson kendilerinin ve ebeveylerinin hüsranlarına Ha'Aretz'e verdiği bir röportaj ile ses verdi: Israel hükümetini Üniversite kampüslerinde BDS (Israel'i boykot) hareketine karşı harcadıkları kaynaklar için ağır bir şekilde eleştirdi.

Şanderson sözlerine öğrenci birliklerinde yapılan Israel'i boykot oylamalarının Israel ekonomisine bir etkisi olmadığına işaret ederek başladı. Israel GDP'sine (gayri safi yurt içi hasıla) bir etkisi olmadığı için Israel'in bunlara aldırmaması gerekiyor demekte.

Israel BDS'le savaşmaktan vaz geçmeli ve sadece kendi ekonomisine bir etkisi olmadığından dolayı değil. Şanderson'a göre Israel BDS ile savaştıkça ABD Yahudileri'nin desteğini kaybetmekte.

Yani Şanderson'a göre kendi varlığına karşı saldırmakta olan BDS'e karşı mücadele etmekle Israel ABD Yahudilerini kutuplaştırmakta, Yahudi öğrencileri uzaklaştırmakta.

Ona göre "bunlar Israel konusunda iki yöne de çekilebilecek olan Yahudi gençler." "Ancak konu küçük sayıdaki aşırı sol ve aşırı sağ tarafından bu kadar üç kutuplara çekildiği için, tek gereken ufak bir itekleme ile bu gençleri Israel'den uzaklaştırmak mümkün." Ve buda aslında hiç öyle büyük olmayan bir tehdit olan BDS karşısında kampüslerdeki Yahudi yaşamı cücelestirilmekte. Bu BDS'ın büyük bir problem olduğu hakkında veya J-street'in problem olup olmadığı konusunda endişe duyarken yüzde 75'i Yahudi toplumundan ve Israel'den uzaklaştırıyoruz.

Şanderson Israel kutuplaştırdığından dolayı kampüslerde Yahudi toplum yaşamı için bir temel olarak görülmemeli demekte.

Şanderson "Israel çok karmaşık" demekte. "Bizim yaklaşımımız bu öğrencileri öncelikle Yahudi yaşamına bağlamak ve daha sonra Israel ile anlamlı bir şekilde kurulacak bir ilişkiye varmak olmalı." KIsaca daha önce uygulanan önce Israel'i tanı ve bu yol ile Yahudliği kesf et taktiğine ters olarak önce Yahudiliğin ile gurur duy, sonra ısrael ile ilgili bilgilen taktiğine yönelmek gerekiyor. Bu bizim uygulamayı öğrenmemiz gereken ve kolay olmayan büyük bir değişim.

Şanderson'un söylediklerinin yenilgici ve ters olduğunu iddia etmek kolay. Sonuçta öğrenciler Israel'in kendileri için Yahudi olarak öneminin ve Yahudi dünyasındaki merkezi yerinin farkında olsalardı kuvvetli bir şekilde Israel'i zaten desteklemeyecekler miydi?

Şanderson'un bu sözleri toplumunu yönetmekteki kendi yetersizliğine işaret etmekten fazla Yahudi kimliğinin içinde olduğu krizin derinliğini göstermekte. Şanderson kendi pozisyonunun haklılığını göstermek için kendi kızını dahi Israel'i desteklemeye ikna edemediğini örnek olarak göstermekte. Kendi kızının Israel'in meşruluğunu sorgulamakta olduğunu açıklamakta.

"Eğer ona bu soruları sormaması gerektiğini, veya sorularının ve hislerinin yanlış olduğunu söylersem, bizim aramızdaki ve onun Israel ile olan ilişkisi bakımından ne anlamı olacak?  Ebeveynlerin ve dedelerin karışık evliliklere olan pozisyonları kendi çocukları ve torunları ile onları karşı karşıya getirmesi gibi Siyonizmleri de kendi çocuklarının anti-Siyonizm'i ile onları aynı karşıt konuma getiriyor.

Bu krizden çıkış yolunu görmek çok zor.

Bazılarına göre ABD'de artan Yahudi düşmanlığı Amerikan Yahudilerinin Yahudilikleri hakkındaki cehaletleri ve bu cehalete eşlik eden Yahudiliğin her yönünden uzaklaşmalarına karşı bir ilaç olacak. Bunda bir gerçek olabilir. Sonuçta hiç bir şey sizi nefret gibi uyarmaz.

Ancak bugün anti-Israel örgütlerde merkezi roller üstlenen Yahudiler mevcut. J-street bağımlı öğrenciler BDS'i destekliyorlar. Barış için Yahudi Sesi (Jewish Voice for Peace - JVP), Şimdi Barış için Amerikalılar (Americans for Peace Now) ve diğer bazı Yahudi gruplar Israel için, Yahudi çocukları Siyonizm tarihi ve Israel hakkında eğitmeye de çalışan, emek vermekte olan genel diğer grupları engellemekte baş rolleri oynamaktalar..

Bu anti-Israel Yahudi gruplar toplumun Israel'i desteklemelerini engellemekten çok daha fazla şeyler yapmaktalar. İlgisiz Yahudilerin, kendilerini Yahudiliklerine bağlamakta bir etken olabilecek olan anti-semitizmi, kendi suratlarına tokat atarcasına etkileyen anti-semitizmi tanımalarına engel olmaktalar.

Aynı şekilde Yahudi eğitimcilerin Holokost'a verdikleri özel önem Yahudilerin antisemitizmin devam eden bir önyargı olduğunu anlamalarını zorlaştırmakta. Bugün Yahudiler ,ölüm kampları olmamasına rağmen ve tüm antisemitlerin Nazi olmamalarına rağmen, antisemitzmin var olduğunu kavramakta zorlanmaktalar. Bazı antisemitler kendi progresive profesörleri.

Amerikan Yahudiliği'nin kurtulmasının sadece gittikçe daha geniş toplum çerçevesinde Yahudiliğin üç temelinin anlamlı ve orijinal şekilde tekrar yapılandırılması ile olacağı kabul edilmesi zor bir gerçek. Tora bilgisi artmalı. Yahudi milleti kavramı yaşanmalı ve savunulmalı. Siyonizm ve Siyonist tarihi öğretilmeli.

Belki de bu Şanderson'a cevap. Eğer Üniversite öğrencilerine Siyonizm aşılamanın çok zor olduğunu düşünüyorsa, o zaman onlara hepsini - Torat Israel, Am Israel ve Eretz Israel'i - öğretmenin zamanı geldi. Ama, hiç bir bilgiye sahip olmadan anında ve devamlı bir haz hissetmek isteyen bir kültürde bu kolay olmayacak.

Ancak eğer Amerikan Yahudi tarihi bize bir şey öğretiyorsa, hepsinin gerekli olduğunu öğretiyor.

Salı, Mart 15, 2016

BU FOTOĞRAFA İYİ BAKIN

bs"d

ABD seçim arenasında Stalin'in değerlerini en temiz bir şekilde temsil eden Bernie Sanders'i destekleyenlerden net bir kesit görmek istiyorsanız, bu fotoğrafa iyi bakın.

İyi bakın çünkü birazdan Caroline Glick'in ABD Yahudileri'ni analiz eden yazısını asacağım buraya.
Bu fotoğraf o yazıya başlık olabilecek nitelikte.

Tzaha''l'in dostları (FİDF) bağış toplama toplantısının yapıldığı lokalin dışında.

NEDEN TRUMP'A HAYIR?

bs"d



Bundan bir kaç hafta önce Hillary'yi durdurmanın tek yolunun Trump üzerinden oynamak olduğunu yazmıştım. Hatta bir kaç gün evvel de Hillary ile Trump arasında seçim yapmak çaresizliğini yaşamak zorunda kalmanın ağırlığını yazdım.
Son 1 hafta ve özellikle dün fikrimi tamamen değiştirmeme neden oldu.
Tabii yine Hillary'ye oy vermeyeceğim, elimi kırarım yine Hüseyin Obama'nın başlattığı felaketlerin devamı olacak olan yalancı bir kriminala oyumu vermem.

Beni korkutan ve soğutan Trump'ın kendisi değil.
Etrafındakiler, arkasında toplananlar.

Faşist liberallerin, Sanders'ın sonder komandolarının Cuma akşamı Chicago'da Trump mitingini basmaları ve akabindeki olaylar işin ne yöne doğru gittiğini açıkça gösteriyor. Daha sonra sosyal medyaya kendi destekçilerinin, özellikle bir tanesinin bir gazeteciye "Auschwitz'e git!" şeklindeki tepkisi yansıdı.

Trump'ın sosyal konularda, en önemlisi doğmamış bebeklerin imhasını engelleme konusunda güvenilecek olmadığına kaniyim.
Her ne kadar Meksika sınırına duvar örülmesi taraftarı olsam dahi bunun maliyetinin Meksika tarafından ödeneceği masalına inanamam. Ödemeyeceğiz deseler ne yapacak? Savaş mı çıkartacak?
Kendisi de bunun yalan olduğunu biliyor. Ama onu destekleyenlerin bu yalana bu kadar kolaylıkla kanacak kadar AKP seçmeni kafasında olduklarını görmek korkutuyor beni.

Ama asıl bardağı taşıran son damla dün geldi.
Trump'ı desteklediğini daha önce açıklayan eski Alaska Valisi Sarah Palin'in kocası dün çok ağır bir kaza geçirdi. Halen acil bakımda tedavi görmekte.
Bütün buna rağmen Sarah Palin dün kocasının yanında olacağına Trump ile propaganda gezisinde idi.
Bir de konuşma yaptı.

Kırmızı çizgi. Ailenin kutsiyeti.
Trump'ın bu durumda olan birini her şeye rağmen yanında dolaştırması, ne kadar umursamaz olduğuna işaret.
Bu adam mı askerlerimize komutanlık edecek?

Eğer bu gidişle Hillary ile baş başa kalacağımız 4 veya 8 sene daha olacaksa olsun.
Temel ilkelerden vaz geçilmemeli.
Aile değerlerine, insan hayatına önem veren kişinin Trump'a nasıl oy verebileceği anlayamıyorum.
Hiç oy vermemek en doğrusu olacak gibi.

Pazartesi, Mart 14, 2016

HAZİNE BULDUM - YENİ KİTAP VE UYARI

bs"d


Dün Manhattan'da bir bit pazarında muhteşem bir hazine buldum.
19 Mayıs 2015'te Roma'da vefat eden 1945 Kazakistan doğumlu İbrani Üniversitesi Avrupa ve Yahudi tarihi profesörü Robert Solomon Wistrich'in antisemitizmin tarihini inceleyen 1200 sayfalık "a lethal obsession" adlı kitabı sanki benim için tezgahta idi.
$1 (bir Dolar)'a müthiş bir hazineye kondum.
Akşam eve gelene kadar yerimde duramıyordum. Çocuk gibi.
Profesör Wistrich önde gelen "antisemitizm tarihi" otoritesi olarak kabul ediliyor.
Kitap ağır. 
Kilo olarak ağır, içerik olarak ta ağır.
Kilo olarak o kadar ağır ki, ancak masada oturarak okunabilecek bir kitap. Öyle uzanıp elinde tutabileceğin bir şey değil. İşin kötüsü öyle seyahatlerde yanında taşıyabileceğim bir kitap ta değil.
Kilo fazlası yapar.
Yani uzun bir süre alacak ve bu süre içinde eminim ilginç parçaları bloğumda paylaşacağım.
Onun için şimdiden uyarıyorum, kafanız ütülenecek ama sonunda zarar olmaz.
Sakin olun, endişe etmeyin.
Hep birlikte bunu da atlatacağımıza eminim.
Başlıyoruz:
Be'Şem Ha'Şem na'ase ve natzliah.

*************************
Hadi çok bekletmeden ilk "Çupar"ı vereyim:


Üst düzeydeki Nazi liderlerin kendileri ırk ve kan bağımlı doğal kanunlara inanan totaliter ateistlerdi.

Bu da yanında bonus olarak:


Tevrat'ı soykırım tavsiye eden bir nefret kitabı olarak adlandıran Sovyet propagandası Nazilerden ve Araplardan çok daha yoğundu. Israel'in "Lebensraum"unu (yerleşim alanlarını) genişletmesini haklı göstermek için Yahudiliği kullandığını ve bu Yahudiliğin ırkçı ayrımcılığı öğreten bir olgu olduğunu tekrar icad edenler onlardı [Sovyetler].


Not: Yukardaki ana metinde mavi renk ile vurgulanan linkleri de ziyaret etmenizi tavsiye ederim.

Pazar, Mart 13, 2016

ERMENİ VE KÜRT SORUNLARI ÜZERİNE

bs"d
Lawrence and Aaronsohn kitabından alıntılara devam:


Lawrence of Arabia (Arabistanlı Lawrence) 1918 Paris konferansı öncesinde bölgeyi Fransa, Araplar ve İngiltere arasında bölecek planların haritalarını hazırlamakla görevlendirilmişti. Hazırladığı haritalarda Ermenistan ve Kürdistan'a da yer vermişti.
Haritalardan birinin köşesine düştüğü notlarda şunlar yazılı idi:



Nerede ise 100 sene evvel ve Ermeni soykırımından hemen sonra bunları görebilmişti.

Aynı zamanda Ermenilerin başlarına gelenleri gören ve daha sonra işkence altında tutlan kız kardeşi Sara'nın da şahit olduğu Ermeni soykırımı hakkında fikirlerini yazan ve Ermeniler'in kendilerine vaad edilen devletlerine ulaşabilmeleri için Aaron Aaaronson da çaba verecekti.
Verdiği tavsiyeler ve bu çabasının arkasında yatana asıl neden ile ilgili: 


AARONSOHN, SİYONİZM VE ABD YAHUDİLERİ 1900 - 1918 DÖNEMİ

bs"d

Lawrence and Aaronsohn kitabından alıntılara devam:

ABD Yahudiler'i açısından büyük bir değişiklik olmadığı ortada. Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Siyonizm'e karşı olan gruplar sadece Harediler değil aynı zamanda Siyonizm'e olan karşıtlıklarını Yahudiliklerini de değiştirerek ifade etmeye çalışan Reform örgütünü de kapsamaktaydı.
Yahudiliğin içinde merkezi bir yer tutan Eretz Israel ve Yeruşalayim olgularını da silen reform örgütü üyelerinden bugün halen topallayarak ta olsa iş yapmaya devam eden Sears mağazalarının kurucusu Julius Rosenwald da her ne kadar Siyonizm'e doğrudan destek olmasa da, Aaaronson'un bilimsel çalışmaları için yatırım yapanlar arasında idi. Atlit'teki araştırma merkezine yardımları kayda geçmişti. Hatta Aaronsohn öldükten sonra borçlarını da ödemeyi üstüne almıştı.

Aşağıda gelir düzeyi yüksek ve reformist kanada ait ABD Yahudileri ile ilgili iki ayrı kesit:




DÜNÜN DIŞLANANLARI, BUGÜNÜN KAHRAMANLARI

bs"d

Birinci Dünya Savaşı sonrasında toplanan Paris konferansına lojistik yardımda bulunan ama özellikle Weizman ve Sokolov tarafından dışlanan Aaron Aaronsohn pasif Siyonizm yerine aktiv Siyonizm'in baş yanlısı idi.
Tabii bu akımın başında Jabotinsky geliyordu.
Yine dışlanan diğer bir lider daha.
Daha sonra onları dışlayanlar onların savunduklarını devreye sokunca da tüm krediyi kendilerinde toplamayı da becerdiler.

Daha evvel paylaştığım "Lawrence and Aaronsohn" kitabından:



Kitap Aaronsohn ailesinin trajedisini çok detaylı bir şekilde işlemekte. İlginç bulduğum başka bölümleri de paylaşacağım.

Cumartesi, Mart 12, 2016

HATZALA -הצלה -KİDUŞ HA'ŞEM

bs"d



Rabbi Paysach Krohn'un Tora ve motivasyon derslerinden dinlediklerimden bazı seçmeleri daha evvel burada paylaşmıştım. Bir kaç ay evvel yine çok hoşuma giden gerçek bir hikayeyi dinlemiştim ama kaynağını kaybettiğimden ve sadece aklımda kalanları yazarak eksik bilgi vermekten çekindiğim için yazamamıştım.
Bu hafta eve her Perşembe bırakılan gazetede Rabbi Krohn'un köşesinde bu olayı anlattığını gördüm ve şimdi iletiyorum.
Müthiş bir Kiduş Ha'Şem hikayesi:

1962 senesinin bir bahar sabahında Brooklyn'in Williamsburg semtinde Ross sokağındaki Polişer Havrasından çıkan Satmer Hasidi Hershel Weber caddede bir adamın göğsünde büyük bir acı hissetiğini bağırarak yere yıkıldığını görür. Hershel ve etrafta bulunanlar hemen polise ve ambulansa telefon ettirirler ama bir kaç dakika içinde adamın yüzünün morardığını görürler ve maalesef adam kaldırımın üstünde vefat eder.
Hersel daha sonra olay yerine gelen iki polisin not alırken aralarında geçen konuşmalarını duyar. "10 dakika evvel yetişseydik, bu adamı kurtarabilirdik...".
Hershel bu olaydan çok etkilenir ve fırıncı olan Hershel Kalf ve kuru temizleme dükkanı sahibi Yoelish Gantz'i kendisi ile birlikte ilk yardım kurslarına katılmaya ikna eder.
Bu iki esnaf ve Hershel Weber birer tane oksijen tankı da satın alarak gerekirse etraflarında böyle bir olay tekrar yaşanırsa en azından ambulans gelene kadar müdahale edebilmeyi amaçlıyorlardı.

Bir kaç ay sonra Williamsburg semtinin Morton sokağında yaşayan yaşlı bir adam uykusunda vefat eder. Sabahleyin eşi uyandığında kocasından hiç bir tepki gelmediğini görünce pencereye koşarak yardım için bağırmaya başlar. Dışarda toplananlardan biri "hemen Hershel Weber'i çağırın" der.
Hershel sırtında oksijen tüpü ve bazı temel ilk yardım malzemeleri ile koşarak gelir ama yaşlı adamı muayene eder etmez saatler evvel ölmüş olduğunu anlar. Yapabileceği hiç bir şey yoktur.
Yeni yeni dul kalan yaşlı bayanı teselli eden bir kaç söz söyledikten sonra apartmandan çıkan Hershel toplanmış olan kalabalıkta birinin "Görüyor musun, işte bu Hershel Weber. Onun yüzünden bu adam öldü" dediğini duyar.
Hershel şoke olmuştu. Yardım etmeye koşarak gelmiş ama bu adamın onun doktor olmadığı için yanlış bir şeyler veya eksik müdahale ettiğinden yaşlı adamın ölümüne neden olduğunu düşündüğünü anlar.
Olduğu yerde ağlamaya başlar.
Nasıl bir Yahudi diğer bir Yahudi için bu şekilde konuşabilir?
Olaydan sonraki günlerde Hershel büyük bir moral bozukluğu ve bunalım yaşayacaktı.
Bunun böyle devam etmeyeceğini anlayan Hershel Williamsburg semtini domine eden Satmer Hasidleri'nin Rav'ı Rabbi Yoel Teitelbaum (1887-1979)'la konuşmaya gider. 

Rav'a Morton sokağında olan olayı anlatan Hershel, "bir grup Yahudi'nin tıbbi ilk yardımda yüksek düzeyde bir eğitim alarak bu tip olaylarda gönüllü olarak ilk yardıma yetişenlerden olmalarının" iyi bir fikir olup olmadığını sorar.
Satmer Rav'ı Hershel'e Rabbenu Yona'nın (1180-1263) klasik etik (musar) kitabı olan "Şaarey Teşuva" adli kitabını getirmesini söyler.  Rab kitabının 3üncü bölümünden 71'inci şıkkı okur:
Her şehirde halkın içinde eğitimli olanlardan gönüllülerin her türlü KURTARMA (הצלה) için hazır olmaları doğrudur.

Rabbi Hershel'e bakar ve "bu örgütü başlat ve Şaarey Teşuva'da yazıldığı gibi adını da "HATZALA" koy" der.
İşte aralarında eşimin de bulunduğu binlerce insanın hayatlarını kurtarmış bu muhteşem örgütün temelleri bu şekilde atılmış.
Özellikle New York'ta her yerde her zaman görünen ve sadece gönüllülerden oluşan bu örgüt belki de diaspora Yahudileri'nin son yıllarda başardıkları en büyük Kiduş Ha'Şem'dir.
Benimle çalışan ve seneler önce yeni yeni ABD'ye yerleşmiş Türk Müslüman bir arkadaşımın bu Hatzala'yı görüp, keşke Yahudi doğsaydım dediğini unutamam.
Hatzala örgütünün gönüllüleri gerçekten birer kahramanlar.
İşte basına gelen bir olayın negatifliğinden sıyrılmasını bilen bir adamın ve ona bu örgütün temellerini atmasında desteği veren bir Rav'ın seneler sonra gittikçe büyüyen bir şekilde devam eden etkileri.
New York'ta veya Yahudi toplumunun geniş çapta yaşadığı diğer şehirlerde (Los Angeles, Miami, Chicago, Londra, Antwerp gibi) sirenleri duyup baktığınızda üzerinde HATZALAH yazılı bir ambulans görme ihtimaliniz çok büyüktür. Yaz, kış, 24 saat 7 gün hizmet veren bu gönüllülere bizlerin yapabileceği en büyük yardım maddi olarak desteğe devam ve sirenleri duyduğumuzda "Ha'Sem bu melekleri başarılı kıl" diye dua edip dilemektir.
Merak edenler için: Örgütün websitesi: Chevra Hatzalah veya Hatzalah.
Related Posts with Thumbnails